Âl-i İmran Suresi’nin 61. ayetine “mübahele” âyeti denir. Ayette, “Artık sana bu ilim geldikten sonra, kim seninle ÃŽsâ hakkında tartışmaya girerse de ki: “Haydi gelin oğul arımızı ve oğul arınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı ve bizzat kendimizi ve kendinizi çağırıp, sonra da gönülden Al ah’a yalvaralım da bu konuda kim yalancı ise Al ah’ın lânetinin onların üzerine inmesini dileyelim.” denmektedir.
Mübahele: “Hangi taraf yalancı ise Al ah’ın ona lânet etmesini gönülden istemek” demektir. Hicri 9. yılda Necran Hristiyanlarını temsil eden 70 kişilik heyet, başlarında liderleri olarak Medine’ye gelip Peygamber Efendimiz’le kıyasıya tartışmış, hakikati kabule bir türlü yanaşmamışlardı. Bunun üzerine bu ayet nazil olunca, Hazreti Peygamber (sal al ahu aleyhi ve sel em) ilahi emir gereği mübaheleyi teklif etmişti. Necranlılar düşünmek için mühlet istemişlerdi. Bunu kendileri için tehlikeli bulup kabul etmediklerini bildirmek üzere Efendimizin yanına geldiklerinde bakmışlardı ki; O, Hazreti Hüseyin’i kucağına almış, Hazreti Hasan’ın elinden tutmuş, Fatıma annemiz ile Hazreti Ali’yi arkasına katarak “Ben dua edince siz de “âmin” dersiniz” diyor. Heyecana kapılan hey’et başkanı hemen mübaheleyi kabul etmediklerini bildirmiş, vatandaşlık vergisi vererek İslâm hâkimiyeti altında yaşamayı benimsediklerini söylemişti. Peygamber Efendimiz de onlara, kendilerine tanınan hakları ve yükümlülükleri bildiren bir emanname vermişti.
2/5
İşte, Efendimiz aleyhissalatu vesselam ile Necranlı Hristiyanlar arasında cereyan eden hâdise münasebetiyle orada teklif edildiği gibi ben de asılsız iddia ve isnatlarla sürekli bize saldıranları o türden bir ibtihale çağırabilirim.
Nasıl?.. Lisanımı bedduaya alıştırmadığım için ifade etmekte zorlanacağım ama mesela ben “Eğer teşvikçisi olduğum şu
hizmetlerde dünyevî bir hedefim varsa; mesela, Türkiye’yi bütün zenginliğiyle ve imkanlarıyla getirip bana teslim etseler, onu, küçük tahta kulübemdeki hayatıma tercih edecek ve makama-mansıba, mala-mülke temayülde bulunacaksam Al ah beni yerin dibine geçirsin” diyeyim ve 70 milyon Türk insanı da buna “âmin”
desin. Yok onlar iddialarında yanılıyorlar ve o isnatları kasıtlı olarak dile getiriyorlarsa -şimdi kimseye beddua etmek istemiyorum ama eğer çocukluk hâlim olsaydı belki şöyle diyebilirdim- “Al ah onların yuvalarını başlarına yıksın, evlerine ateş salsın, düzenlerini başlarına geçirsin, yer parça parça olsun da yerin dibine batsınlar” diyeyim. Ben demesem de, bu bedduaları üslubuma ve kul uk anlayışıma ters bulsam da, Anadolu’da bunu diyen bir sürü masum ve muztar insan vardır şu anda. Evet ben demesem de, O Al âmu’l-guyûb olan Al ah’ın yapılan zulümleri karşılıksız bırakmayacağına da inancım tamdır. O Haziran fırtınasından sonra da diş gösteren, çelme takan, iftira eden ve dine saldıran nice müfsid vardı.. ben beddua etmedim onlara, “Al ah’tan bulsunlar” bile demedim. Ama biliyordum ki, benim şahsımda dine saldıran ve o ölçüde müslümanlara düşmanlık yapan
kimseler Al ah’tan bulacaklardır. O Rabb-i Kerîm’ime, “Hasbunal ahu ve ni’mel vekîl” diyerek öyle itimad ediyorum ki, biz O’nun yolunda isek ve ben şu ahd-ü peymânımda samimi isem, bundan sonra da o diş
gösterenleri ve pençesiyle tehdit edenleri Al ah Teala iflah etmeyecektir.
19 Kasım 2016 Cumartesi
Mübahele
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder