Şahsen, imanı güçlü bir insan olduğumu iddia edemem. Bununla birlikte yirmi yaşımdan bu yana hayatım hep baskı ve tazyik altında geçmesine rağmen hiç ümidimi kaybetmedim. Daha askere gitmeden cami penceresinden alınıp karakola götürüldüm, hakarete uğradım, tehdit edildim. Fakat bütün bunların menfi mânâda bana hiçbir tesiri olmadı. Bir ân bile yürüdüğüm yoldan geriye dönmeyi düşünmedim. Alınıp götürülme, bir yere atılma gibi tehdit ve tazyikleri hiç mi hiç önemsemedim. İki tane insan bulduğumda hemen cami içinde oturup onlarla ders okumaya koyuldum. Yaşadığım sıkıntılar askerlikten sonra da devam edip gitti. Fakat ben, hiçbir zaman ye’se düşmedim. Hayatım boyunca hep,
“Doğacaktır sana va´dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.”
mülâhazalarına bağlı kaldım. Zira Cenâb-ı Hak,
وَلَا تَيْأَسُوا مِنْ رَوْحِ اللهِ إِنَّهُ لَا يَيْأَسُ مِنْ رَوْحِ اللهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ
(Yusuf sûresi, 12/87) kavl-i kerimiyle Allah’ın rahmetinden ümidin kesilmemesi gerektiğini ve kâfirlerden başka hiç bir kimsenin O’nun rahmetinden ümidini kesmeyeceğini ifade buyurmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder