16 Mart 2016 Çarşamba

Hikmet-i dünya ve mâfîhâyı bilen ârif değil

İnsan, Yüce Yaratıcı’yı tanıdıkça, “Acaba O, benden ne istiyor? O’nun yakınlığına nasıl erebilirim, sinemi O’nun iştiyakıyla nasıl doldurabilirim? Zira sinemi O’nun iştiyakıyla doldurmak benim vazifem, O’nun da hakkıdır. Bu sinede sadece O tecelli etmeli, O’ndan gayrı her şeyi (mâsiva) çıkarıp atmalı!” diyecek ve arayışını derinleştirecektir. Fuzûlî, bu hakikati şöyle seslendirir:

“Hikmet-i dünya ve mâfîhâyı bilen ârif değil;

Ârif odur, bilmeye dünya ve mâfîhâ nedir?”

Evet insanın, bu şiirde işaret edildiği gibi, dünya ve içindekileri sinesinden söküp atması, sadece O’nun mülahazasıyla dolup taşması ve zihnini sürekli O’nunla meşgul etmesi lâzımdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder