29 Mayıs 2016 Pazar

Lütfunu esirgeme ey Rab

Dini çok iyi anlayan ve onu hayatlarına hayat kılan sahabe-i kiram efendilerimizin, iman atmosferinde huzur ve itminan solukladıkları aynı anda akıbet-endiş olduklarını da görüyoruz.
Meselâ Hazreti Ebû Bekir es-Sıddık Efendimiz’in Cenâb-ı Hakk’a tazarru ve niyazda bulunurken kullandığı şu ifadeler bunun güzel ve çarpıcı bir misalini teşkil eder.

Lütfunu esirgeme ey Rab bu kuluna ki, azığı pek kalîl,

İflas etmiş olsa da sadakatle yine kapına geldi ey Celîl!

Günahı pek büyük; Sen o günahları yarlığa ne olur,

Hali de pek acip, hem günahkâr bir abd-i zelîl.

Onunki isyan, onun ki nisyan ve hata üstüne hata,

Senden ihsan üstüne ihsan, hem de atâ-yı cezîl,

Eğer Hazreti Ebû Bekir Efendimiz, her şeyini bitirmiş bir insansa, o zaman biz daha baştan bitmişiz demektir. Zira Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) bir hadis-i şeriflerinde onun hakkında şöyle buyurur:
Şayet Ebu Bekir’in imanı bütün insanların imanı ile tartılsa, muhakkak onun imanı diğerlerinden ağır gelirdi.”
(Kenzü’l-ummâl, hadis no: 35614) İşte Hazreti Ebû Bekir Efendimiz, kalbinde böyle bir iman bulunduğu halde, Allah karşısında hep akıbetinden endişe etmiştir. Zira İnsanlığın İftihar Tablosu’nun dizinin dibinde oturma mazhariyetine erip de daha sonra Müseylimetü’l-kezzâb’ın safları içinde Cehennem’e yuvarlanıp giden insanlar vardır. Bu açıdan hiç kimsenin mutlak garantisi yoktur, Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağı belli değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder