Allah’ın rahmetine sığınma, “Sadece senin kapın var!” deme çok önemlidir. Hani
bir menkıbe anlatılır: Bir zat pek çok talebe yetiştiriyor. Talebeler, bir zaman
sonra ufukları açılınca bakıyorlar ki, efendi hazretleri şekavet kutbunda
duruyor. Yavaş yavaş ayrılıyorlar onun yanından, birer birer gidiyorlar. Tek bir
mürid kalıyor vefa ile dopdolu. “Dine muhalif bir yanı var mı üstadın?” diye
düşünüyor; kılı kırk yararcasına dini yaşayan, mişkât-ı nübüvvet altında
hareketlerini götüren bu zatta dine ters hiçbir şey görmüyor. Herkes gitse de o
kalıyor hocasının yanında. Bir gün hak dost diyor ki, “Arkadaşların neden gitti
ve sen neden kaldın?” Sorusunda ısrar edince vefalı talebe cevaplıyor: “Efendim,
onlar, hakkınızdaki müşahedeleri ve berzahî mahiyetiniz itibarıyla sizi şakî gördüklerinden yanınızdan ayrılmayı uygun buldular. Bana
gelince, gözüm sizde hakikate açıldı. Size vefasızlık edemezdim.” Şeyh efendi,
“Evladım, ben o yazıyı kırk senedir öyle görüyorum; ama bana başka kapı
gösterebilir misin ki ona gideyim” diyor. Bu sözünden sonra o “şakî” yazısı silinip “saîd”e inkılâp
ediyor.
Onun için
meselenin imtihan yönünü de ihmal etmemek lâzım. Siz başınızı eşiğe kor
beklersiniz de, kırk sene hiç kabul edilmeyebilirsiniz. Bir fert namaz kılsa,
oruç tutsa, binlerce ibadet ü tâat yerine getirse de, ancak Allah’ın rahmetiyle
cennete gidebilir. O murad buyurursa, bütün insanlığı cehenneme koyar ve buna
kimse bir şey diyemez; mülk onundur; istediği gibi tasarruf eder. O zat, bu
mülâhazalarla başını bu eşikten hiç kaldırmıyor, hep vefalı davranıyor. Allah
(celle celâluhû) bu şahsın zatında örnek alınacak bir yüksek karakteri ortaya
koyuyor. Kırk sene Rabb’ine el açmış, o kapıdan başka kapı bilmemiş ve neticede
bir vefa kahramanı olmuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder