22 Aralık 2016 Perşembe

Müridler

Allah’ın rahmetine sığınma, “Sadece senin kapın var!” deme çok önemlidir. Hani bir menkıbe anlatılır: Bir zat pek çok talebe yetiştiriyor. Talebeler, bir zaman sonra ufukları açılınca bakıyorlar ki, efendi hazretleri şekavet kutbunda duruyor. Yavaş yavaş ayrılıyorlar onun yanından, birer birer gidiyorlar. Tek bir mürid kalıyor vefa ile dopdolu. “Dine muhalif bir yanı var mı üstadın?” diye düşünüyor; kılı kırk yararcasına dini yaşayan, mişkât-ı nübüvvet altında hareketlerini götüren bu zatta dine ters hiçbir şey görmüyor. Herkes gitse de o kalıyor hocasının yanında. Bir gün hak dost diyor ki, “Arkadaşların neden gitti ve sen neden kaldın?” Sorusunda ısrar edince vefalı talebe cevaplıyor: “Efendim, onlar, hakkınızdaki müşahedeleri ve berzahî mahiyetiniz itibarıyla sizi şakî gördüklerinden yanınızdan ayrılmayı uygun buldular. Bana gelince, gözüm sizde hakikate açıldı. Size vefasızlık edemezdim.” Şeyh efendi, “Evladım, ben o yazıyı kırk senedir öyle görüyorum; ama bana başka kapı gösterebilir misin ki ona gideyim” diyor. Bu sözünden sonra o “şakî” yazısı silinip “saîd”e inkılâp ediyor.
Onun için meselenin imtihan yönünü de ihmal etmemek lâzım. Siz başınızı eşiğe kor beklersiniz de, kırk sene hiç kabul edilmeyebilirsiniz. Bir fert namaz kılsa, oruç tutsa, binlerce ibadet ü tâat yerine getirse de, ancak Allah’ın rahmetiyle cennete gidebilir. O murad buyurursa, bütün insanlığı cehenneme koyar ve buna kimse bir şey diyemez; mülk onundur; istediği gibi tasarruf eder. O zat, bu mülâhazalarla başını bu eşikten hiç kaldırmıyor, hep vefalı davranıyor. Allah (celle celâluhû) bu şahsın zatında örnek alınacak bir yüksek karakteri ortaya koyuyor. Kırk sene Rabb’ine el açmış, o kapıdan başka kapı bilmemiş ve neticede bir vefa kahramanı olmuş. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder