Bazen bir söz, bir tavır, bir davranış Hak katında pek hora geçer. Bilemeyiz,
Erzurumluların ifadesiyle “bahane tanrısı”nın, kimi ne ile affedeceğini
bilemeyiz. Bize düşen şey, kemâl-i sadâkatle ona bağlı
yaşamaktır. Onsuz yapamayacağımızı hem vicdanımızda duymak, hem de bunu her
fırsatta ifade etmektir.
Geçenlerde On İkinci Nokta münasebetiyle
söylemiştim, Üstad da aynı şeyi ifade ediyor: “Senden başka kapı yok ki ona
gidilsin.” Bu genel bir mülâhazadır. İbrahim Ethem de aynı nağmeyi
seslendiriyor:
Hecertü’l-halka
turran fi hevâke
Ve eytemtü’l-iyâle
likey erâke
Velev katta’tenî
fi’l-hubbi irben
Lemâ hanne’l-füâdü
ilâ sivâke.
Tecâvez an daîfin
kad etâke
Ve câe râciyen
yercû nidâke
Ve in yekü ya
müheyminu kad asâke
Felem yescüd
lima’bûdin sivâke.
İlahî abdüke’l
âsi etâke
Mukırran
bi’z-zünûbi ve kad deâke
Fein tağfir fe
ente ehlün lizâke
Fein tadrud femen
yerham sivâke.
Allah’ım, senin
uğruna her şeyi terk ettim,
Cemâlini görmek için çoluk
çocuğu yetim bıraktım,
Aşkınla beni parça
parça etsen de,
Şu kalbim senden
başkasına meyl etmeyecektir.
Eşiğine gelmiş bu
dilenciyi hoş gör.
Hoş gör ki, o
senin davetinden ümitlenip sana koşmuştur.
Ey her şeyi bilen,
her şeyden haberi olan Müheymin,
Kulun günahlara
batmıştır, batmıştır; ama senden başkasına da secde
etmemiştir.
İşte, asi kulun
kapına geldi,
Günahlarını itiraf
edip yalnız sana iltica ediyor.
Onu affedecek
sadece sensin;
Affetmez de
kapından kovarsan, senden başka kim var ki ona merhamet
etsin.
Evet, “Her ne
kadar hayatım sana isyanla geçmişse de senden başka mabuda secde etmedim” diyor.
İşte bu duygu, nezd-i ulûhiyette hora geçen bir duygudur. Bu duyguda bir
mahviyet vardır, ma’siyeti kabul vardır. Şahsı adına yaptığı en küçük
inhirafları çok büyük ve mahvedici olarak görme vardır; fakat aynı zamanda,
Allah’ın rahmetinin enginliğine sığınma da vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder