Ümit ediyorum,
bugünün âbid ve zâhidleri de zikre çok önem veriyor ve onu artırma, Allah’ı
(celle celâluhû) daha çok anma yolları arıyorlardır. Fakat biz onu ne kadar
anarsak analım, ibadetlerimiz ne kadar çok olursa olsun, zikrin hakkını vermiş
olamayız. Bundan dolayıdır ki, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) günün
dörtte birini kendisine salât u selâm okumaya ayıran bir zatı istihsan
buyuruyor; ama yine de “Artırsan daha iyi
olur” diyor. Günün yarısını salât u selâma ayırdığında yine “Artırsan…” diyor ve günün üçte ikisini
zikre ayırıp salâvât okumuş olarak huzur-u
Risalet-penahiye gelince “Çok iyi de,
artırsan daha iyi olur” buyuruyor. Efendimiz her defasında “Hel min mezîd?”
(Daha yok mu?) diyor; çünkü Üstad’ın
ifadesiyle ona ulaşmada en önemli vesilelerden biri, “Bismillahirrahmânirrahîm”
diğeri de Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem)
salât ü selâm okumaktır. Geçenlerde, bir arkadaşımız da rüyasında, salât u
selâmların, hey’etin üzerine gelen bombardıman ve kurşun yağmurlarını bozguna
uğrattığını görmüştü.
Fakat maalesef,
evrâd u ezkâr mevzuundaki farklı düşüncelerde bir çarpıklık görüyorum. “Biz
milletimize hizmet ediyoruz, insanlara Allah’ı (celle celâluhû) anlatıyoruz, yol
kaçkınlarını hidayete çağırıyoruz... Evrâd u ezkârda kusur etsek de, bazen
okumasak da olur” şeklindeki mülâhazaların bir kuruntu ve şeytan fısıltısı
olduğunu düşünüyorum. Hayır, yapıp ettiklerinize güvenip evrâd u ezkârınızda
kusur ederseniz, işte o zaman en büyük kusuru yapmış olursunuz. Eğer çağırdığınız davaya yürekten bağlıysanız, o
dava sizin içinizde mağmalar gibi köpürmeli ve size, güle âşık bülbül gibi aşk
besteleri söyletmeli değil midir? Seherler sizin Cenâb-ı Hakk’a karşı muhabbet
türkülerinizi dinlemeli değil midir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder