O ızdırap karelerini ve bunların bütününden hâsıl olan gâile ve bâdireler silsilesini Cennet yolunun yokuşları gibi algılar; başkalarının âh u vah ettiği en canhıraş durumlarda bile sürekli şükranla gürler ve
“Bırak bîçâre feryadı belâdan, kıl tevekkül; zira feryat, belâ-ender, hata-ender belâdır bil
Belâ vereni buldunsa eğer, vefa-ender, atâ-ender belâdır bil
…Cihan dolusu belâ başında varken ne bağırırsın küçük bir belâdan, gel tevekkül kıl
Tevekkül ile belâ yüzüne gül, tâ o da gülsün; o güldükçe küçülür, eder tebeddül.”
(Mektubat)
der kendini sorgular. Zulümden zulme koşanlar, hayatlarını kin, nefret, iğbirar ve intikam hisleriyle karartanlar kararta dursunlar; o, kendi gibi hareket eder; gayzları mülâyemetle savmaya çalışır; en insafsızca tecavüzleri gülücüklerle tesirsiz hâle getirir; yılmadan, usanmadan hep insanca tavırlar sergiler; her şeye rağmen başına gelenleri de, istihkakına binaen rahmetin yol verdiği kaderin adaletine bağlayarak rıza ile karşılar; karşılar ve hemen toparlanır, kendine gelir, yanlışlarını görmeye çalışır ve bir kere daha yaşama düzenini hüsn-ü âkıbete göre plânlayarak yürür Hak hoşnutluğuna
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder