6 Temmuz 2016 Çarşamba

Cânân dileyen dağdağa-i câna düşer mi?

Yürüdükleri yolun derinlemesine felsefesini bilmeyen o insanlara “yürü” denildiğinde hiç diriğ etmeden yüreklerindeki teslimiyet duygusuna sarılarak yürümüşlerdi. Allah onları sevk ediyor ve onlar da mübarek bir insiyak içinde gidiyorlardı. Ben, gidenler arasından şikâyet edip de geriye dönene rastlamadım. Böyle bir şey vuku bulduysa bile ben bilmiyorum. Ülkemizin en prestijli üniversitelerinden mezun olmuş, diplomasını eline almış, çiçeği burnunda binlerce genç, anne-babasının ve çevresindeki insanların beklentilerine rağmen sadece
“ülkem, ülküm, mefkurem..” deyip, 

“Cânân dileyen dağdağa-i câna düşer mi,
Cân isteyen endişe-i cânâna düşer mi;
Girdik reh-i sevdaya cünûnuz…
Bize namus lâzım değil ey dil ki bu iş şâne düşer mi!..” 

anlayışıyla seve seve yol ara dökülmüşlerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder