1 Haziran 2016 Çarşamba

Harap iller; serilmiş hanümanlar

Öyle hassas insanlar vardır ki, âlem-i İslâm’ın hâlihazırdaki perişaniyeti, dağınıklığı, ezilmişliği ve zalimlerin vesayeti altında yaşaması karşısında âdeta sinesine zıpkın saplanmış gibi ızdırap duyar. Öyle ki her sabah gözlerini o dert ve ızdırapla açar; akşam yatağa girdiğinde yarım saat o acı hülyalarla kıvranır ve istirahatini bile zehir zemberek hâle getirir; getirir de Merhum Âkif’in

“Harap il er; serilmiş hanümanlar; başsız ümmetler;

Düşünmez başlar; aldırmaz yürekler; paslı vicdanlar;

Emek mahrumu günler fikr-i ferda bilmez akşamlar,

Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;

Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.”

mısralarıyla inleyip durur. Fakat sonra bir kısım esintilere bakar. Meselâ Anadolu insanının dünyanın dört bir tarafında harıl harıl çalıştığını görür, onların bu samimi gayretleri karşısında: “Çok kötü şeyler var ama elhamdülillah dünyanın şu kadar ülkesinde sesimiz, soluğumuz duyuluyor ve bayrağımız dalgalanıyor. Kültürümüzün bir tercümanı olan dilimiz konuşuluyor.Tarihten tevârüs ettiğimiz bize ait değerler, o dil vasıtasıyla başkalarına duyuruluyor.” der, teselli bulur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder