14 Haziran 2016 Salı

Rızık

Rızık endişesi, bir yönüyle, “bugünüm, yarınım” dedirtmek suretiyle insanın All ah’a karşı olan/olması gereken tevekkülünü sarsabilir; sarsıp onun Rabbisiyle olan münasebetine zarar verecek bir noktaya gelebilir. Böylece insan, daha bugünden, yarının, ertesi günün korkusunu yaşamaya başlar, hatta aklı-zihni yarınları bırakıp öbür günler endişesiyle dolup taşar. Bu korku ve endişeler secdede bile onu rahat bırakmaz. Öyle ki insan, Allah’a en yakın olduğu secde anında dahi, bir taraftan All ah’a dua ederken, diğer yandan da maişet derdi kafasını meşgul eder. Hani, konuyla alâkalı Ebu Hanife Hazretleri’nin bir menkıbesi anlatılır: O dönemde Hazret-i İmam-ı Hümam yaptığı içtihatlarla öyle meşhur olmuştur ki, kimin ne problemi varsa çözüm adına hemen ona müracaat etmektedir. Bir gün, eşyasını kaybeden bir şahıs, ona gelerek yitiğini nasıl bulacağını sorar. Hz. İmam onu dinledikten sonra, “Git, abdest al, iki rekât namaz kıl, sonra gel!” buyurur. O zat abdest alıp namaza durduktan sonra, kaybettiği şey her ne ise, orada hemen aklına geliverir.
İşte bu menkıbede olduğu gibi, kafanızdan silinip gitmiş bazı şeyler vardır ki, kendinizi ibadet ü taata verdiğiniz esnada şeytan uzaktan lümme-i şeytaniyenize oklar atar ve sizi onunla meşgul eder. Normal zamanlarda aklınıza gelmeyecek şeyler namazda geliverir. Aynı husus rızık düşüncesi için de geçerlidir. O da sizinle namazınızın arasına girerek, kalblerin All ah’la buluşmasına mani olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder