21 Haziran 2016 Salı

Harap iller

Aslında bizde çözülme Tanzimat’tan çok daha erken bir dönemde başlamıştı. Tanzimat, işin artık dışa vurduğu dönemin adıdır. Meseleyi sadece Mustafa Reşit’e bağlamak, on dokuzuncu asrın ilk yıllarıyla irtibatlandırmak yanlıştır. Belki o mesele, Yeniçeri’nin başkaldırdığı, saray baskınlarının, o baskınlarla hükümdar indirip hünkâr çıkarma gayretlerinin olduğu dönemlere; Genç Osman ve 4.
Murad dönemlerine kadar uzanır. Ta o zamandan itibaren fitne, ihtilaf ve iftiraklar bizi içten içe kemiriyor ve karbonlaştırıyordu. Bu sebeple denilebilir ki, Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği yıll arda, bizim zaten kendimize ait devlet ve idare felsefemiz, adalet ve hakkaniyet telakkimiz yerle bir olmuştu. Merhum Mehmet Âkif’in şu enfes ifadeleri sanki o dönemi tasvir etmektedir:
“Harap iller; serilmiş hanümanlar; başsız ümmetler;
Düşünmez başlar; aldırmaz yürekler; paslı vicdanlar;
Emek mahrumu günler fikr-i ferda bilmez akşamlar,
Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;
Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.”

Sonraki yıl arda ise yara daha bir derinleşti, acılar daha bir arttı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder