20 Haziran 2016 Pazartesi

Hazreti Cüleybib

Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) ile Hazreti Cüleybib (radıyal âhu anh) arasında geçen hâdise çoğumuzun malumudur. Hazreti Cüleybib, o esnada, garize-i beşeriyenin feveranda olduğu bir dönem olan 16-17 yaşlarında bulunuyordu. Eğitimciler, genelde bu çağdaki talebelerin zapturapt altına alınamadıklarından, onların kontrolsüz ve disiplinsiz hareket içinde bulunduklarından şikâyet ederler. Bazı uysal fıtratlar, anne-babalarını takip edip doğru bir çizgide yürüseler de bozuk bir ortamda neş’et etmiş kimi gençler, ahlakî değerlere zıt tavır ve davranışlar içine girebilir. Hicap ederek söylüyorum, bu riskli dönemde sigara, alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara yakalananlar, daha değişik günahları irtikâp edenler olabilir. Bu durumda evvela ellerinden tutulup aklen, kalben ve hissen istikballeri adına onların ikna edilmesi gerekir. İşte Hazreti Ruhu Seyyidi’l-Enâm (aleyhissalâtü vesselâm) da Cüleybib’i çekip yanına alıyor, mübarek dizlerini dizlerine vererek tam karşısına oturtuyor ve ona şöyle diyor:  “Cüleybib! Duydum ki kadınlara uygunsuz davranışlarda bulunuyormuşsun. Şimdi bana söyle, aynı şeyin senin annene yapılmasını ister misin?”  Cüleybib:  “Hayır, yâ Resûlallah istemem!”  diyor. Bunun üzerine İnsanlığın İftihar Tablosu;   “Unutma, senin sarkıntılık yaptığın da birisinin annesidir!”  buyuruyor. Daha sonra Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), aynı soruyu kız kardeşi,
halası ve teyzesi için de soruyor ve aynı cevabı alıyor. Neticede Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) Cüleybib’in akıl ve mantığına hitap edip onu ikna ediyor. Hele bu sözlerin bir Peygamber sözü olduğu düşünülürse, zannederim Hazreti Cüleybib için ne kadar müessir olduğu daha iyi anlaşılır. Nihayet Hazreti Cüleybib’in içinde hiçbir tereddüt kalmıyor. Daha sonra Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) mübarek elini onun göğsüne koyuyor ve onun için dua ediyor. Sahabe-i kiram efendilerimiz diyor ki:  “Cüleybib o andan itibaren Medine’nin en iffetli gençlerinden biri olmuştu.”  (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/420) Hazreti Cüleybib, daha sonra katıldığı bir savaşta şehit oluyor. Herkes kendi şehidini arıyor. Allah Resûlu (sallallâhu aleyhi ve sellem) yanındakilere: “Hiç kaybınız var mı?”  diye soruyor.  “Hayır”  cevabını alınca:  “Ama ben Cüleybib’i kaybettim!”  buyuruyor. Ashab-ı kiram onu bulduklarında öldürmüş olduğu yedi kişinin yanında şehit edilmiş olduğunu görüyorlar. Resûl-i Ekrem Efendimiz gidip onun başucunda duruyor, Cüleybib’i kolları arasına alıyor ve:  “Bu bendendir, Ben de ondanım.”  buyuruyor. (Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe 131) Siyerden naklettiğimiz bu tablo, bir mürşidin bu türlü durumlarda nasıl davranması gerektiğine dair çarpıcı bir örnektir. Görüldüğü üzere o zat yanlış bir adım atma durumundayken akla-mantığa hitap eden bir nasihatle hemen ondan vazgeçmiş, gerisin geriye dönmüş ve hakka teslim olmuştur. Daha sonra Cenâb-ı Hak bir hamlede onu evc-i kemalat-ı insaniyeye çıkarmış ve o hâliyle huzuruna almıştır. Dolayısıyla tökezleme, düşme, sürçme vetiresinde bulunan bir insana yapılması gereken öncelikle budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder