Esmâ-i ilâhiye ve sıfât-ı sübhâniyenin merkez noktası O, peygamberlik semasının kutup yıldızı da O’dur… Ne var ki, Hazreti Mesih’i her şey gören, hatta onun hulul ve ittihadına inanan ve ona bir yönüyle “Rab” diyen insanların yanında, “Efendimiz eşi menendi olmayan birisidir, bütün Peygamberler –bilâistisna– O’nun kapıkulu ve halâyıkıdır.” beyanıyla söze başlar, Merhum Ali Ulvi Kurucu’nun,
“Mahşerde nebîler bile senden medet ister,
Rahmet, diyen âlemlere, Rahman’dır Efendim.”
mısralarıyla gürlerseniz, muhataplarınızın hissiyatını hesaba katmamış ve daha ilk anda onların kabul kapılarını kapatmış olursunuz. Söyleyeceğiniz sözlerin doğru olması gerektiği gibi, o doğrunun dile getirileceği yer, zaman ve üslup da çok iyi tesbit edilmelidir. Şahsen, bu türlü hususlara dikkat ederken, çok defa “Ya Rasûlallah, beni affet; burada sana hakkıyla tercüman olamadım. Fakat, muhataplarımın hissiyatını gözönünde bulundurarak, onları tepkiye sevk etmemek ve seni tam olarak anlatabilmek için böyle davrandım” demiş ve O’ndan özür dilemişimdir. Evet, siz o insanları tanımazsanız, bazı meselelerde onların duygu ve düşüncelerini gözetmez ve bir ölçüde konumlarına saygılı olmazsanız, kendinizi anlatma fırsatını yakalayamazsınız. Dininizden,
milletinizden ve tarihinizden renkler taşıyan kimliğinizi ortaya koyma imkanını hiç bulamazsınız. Dolayısıyla, hoşgörü-diyalog derken ve herkesle bir çeşit irtibat içinde bulunurken de dinin ruhsat verdiği dairede dolaşmış, yine Hakk’a kulluğunuzu seslendirmiş, hürriyetin ayrı bir yanını tatmış ve bağımsızlığı başkalarına da tattırma gayretinde bulunmuş oluyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder