Rehber-i Ekmel (sallallahu aleyhi ve sel lem), bir keresinde, “İslam’da teşe’üm yoktur, en hayırlı yorum tefe’üldür.”
buyurmuştu. Mübarek meclisindekilerden biri, “Tefe’ül nedir ya Rasûlallah!” diye sorunca, Rasûl-ü Ekrem,
“(Hadiselerin değerlendirilmesiyle alâkalı) güzel sözdür.” şeklinde mukabelede bulunmuştu.
Allah Rasûlü’nün Hudeybiye anlaşmasında Süheyl bin Amr’ın adını hayra yorması, tefe’ülün en güzel
misallerinden biri olarak kayıtlara geçmişti. Anlaşma yapmak üzere Kureyş tarafından gönderilen heyetin başında Süheyl bin Amr’ın olduğunu duyunca, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sel lem) uysallık, kolaylık, mülayemet ve yumuşaklık ifade eden “Süheyl” ismiyle tefe’ülde bulunarak “Artık işimiz kolaylaştı!” demişti. Şu kadar var ki, ne de olsa “Süheyl” adı, “ism-i tasgîr” denilen, küçüklük ve azlık ifade eden kelime grubundandı; onun menşei olan “sehl” kelimesi kolaylık manasına gelse de “süheyl” musaggar bir isimdi ve “küçük bir kolaylık”,
“azıcık yumuşaklık” demekti. Rasûlullah’ın nazarında, bu nüans, orada yine bir kısım problemlerin çıkabileceğinin iması gibiydi. Zaten müzakereler esnasında tam bir sühulet olmamıştı; anlaşma metnine
“Muhammedün Rasûlullah” yazılmasına dahi rıza gösterilmemiş, “Seni peygamber kabul etseydik bu anlaşmaya gerek kalmazdı ki!” manasına gelecek beyanlar serdedilmişti. Dolayısıyla, sehl değil, süheyl olmuştu; tam bir kolaylık değil, küçük bir kolaylık ortaya konulmuştu. İşte, Hikmetin Lisân-ı Fasîhi (sallallahu aleyhi ve sellem) bir isimden onca mana çıkarmış ve hasıl olacağını umduğu mülayemete “işimiz kolaylaştı” diyerek işaret etmişti.
Hazreti Rûh-u Seyyid’il-Enâm (aleyhi ekmelüttehaya), tefe’ülden hoşlanırdı; insanların güzel isimler taşımalarını ister, duyduğu o isimlerden güzel manalar çıkarır ve herkesin adının iyi yoruma açık olmasını arzulardı. Bundan dolayı da, Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bazı kimselerin isimlerini değiştirmiş; onları eskisinden daha güzel ve manalı adlarla çağırmıştı. Ezcümle; Gurâb (karga), Harb (savaş), Âsi, Şeytan, Atale (şiddet, sertlik), Şihab (kıvılcım, ateş parçası) isimlerini değiştirmiş; mesela, Şihâb’ı Hişam (mutevazı, edepli), Harb’i Silm (sulh), Muzdaci’ı (yatıp duran) Münbais (kalkıp koşan) yapmıştı. Âsiye (isyankâr, itaatsiz kadın) adından hoşlanmamış, onun yerine Cemîle’yi (iyi huylu, güzel kadın) tesmiye buyurmuştu. Sadece insan adlarını güzel eştirmekle de iktifa etmemiş; Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi Hadire (yeşillik) ve “Şi’b-i Dalâlet” (sapıklık geçidi/alanı) denen yeri de “Şi’b-i Hüdâ” diye isimlendirmişti. Nezâhetin Hülâsâsı Peygamber Efendimiz, daha pek çok insan ve mekan ismini daha güzeliyle tebdil eylemişti.
Günümüzde de bazıları bir kısım rakamları, haftanın bel i günlerini, kara kedi, karga ve yarasa gibi kimi hayvanları uğursuz saymaktadırlar. Mesela, bir evin çatısında ya da balkonunda karga öterse, o ev halkından birinin öleceğine veya orada ciddi bir yıkım meydana geleceğine inanmaktadırlar.Aslında, kainatta cereyan eden hiçbir hadise manasız değildir. Her nesne ve hadise kendi diliyle bir mesaj vermektedir. Düşüp kırılan bardağın ve devrilen çaydanlığın dahi kendine göre bir manası vardır. Hayatını tevhid hakikatini ikame etmeye adamış Üstad hazretleri, eserlerinde çok defa bu meseleye de dikkat çekmiş; örnek olarak, demir sobasının zahirî bir sebep bulunmaksızın patlayıp parçalanmasını ve matarasının acîp bir tarzda kırılıp çok küçük parçacıklara ayrılmasını anlatarak, bu türlü hadiselerin ihtiyat ve temkin çağrısı sayılması gerektiğini belirtmiştir.
Evet, çok ince hesaplarla yaratılan ve ayakta tutulan şu kainatta rastlantıya asla yer yoktur. İnsanın ayağına batan bir iğne dahi tesadüfî değildir. Ehl-i dalalet bazı meseleleri tesadüf deyip geçiştirse de, her şey Mevlâ-yı Müteâl’in meşieti ve kudretiyle, bir ilahî plan dahilinde varlık sahasına çıkmaktadır; mülk sahibi O’dur, mülkün bütün tasarruflarının arkasında O’nun yed-i kudreti vardır. Bu itibarla, İslam uğursuzluk düşüncesini reddetmiştir; inancımıza göre, ne bazı rakamlar ne bel i günler ne de bir kısım hayvanlar uğursuzdur. Bununla beraber, hadiselerin lisanından anlayan kimseler için hemen her vakıanın bir mesaj ihtiva edebileceği mahfuzdur.
26 Ağustos 2016 Cuma
Tefe’ül
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder