Belh’i Unutmak Gerek!
Rivayetlere göre; İbrahim Ethem Hazretleri, Belh’de hükümdarlık sırası bekleyen bir prens iken tahtı, saltanatı ve dünyevî meşgaleleri terk ederek hakikat yolunda seyr u süluka durur; bir üstada el verir. Bir gün üstadı onu imtihan etmek için bir müridini görevlendirir. O da gider, ayağına geçirdiği mahmuz gibi bir şeyle İbrahim Ethem’in ayaklarına vurup durur. Ayaklarından kanlar akan İbrahim Ethem bize göre çok kâmilâne olan şu sözü söyler: “Dostum, biz nefis davasını Belh’te bıraktık, beyhude uğraşıyorsun.” Bu söz imtihan için gönderilen müridin de çok hoşuna gider; muhatabının kötülüğü iyilikle savma alicenaplığını takdir eder. Sonra üstadının yanına varır, olup biteni anlatır. Üstad anlatılanları dinledikten sonra hükmünü verir, “Demek ki, o hâlâ Belh’i unutamamış.” der.
İşte, afv u safh yolu bazen kendini unutmayı gerektirir. Kendini unutan insan çok geniş bir alanı hatırlamış olur.
Hep nefsini gören ve sürekli onu öne çıkaran kimse ise, çok büyük bir alanı nisyana mahkum eder. Kendi
nefsine ve cemaat enaniyetine karşı panjurları kapatan bir insan, bütün İslam alemine, hatta topyekün insanlığa açılan çok geniş bir pencerenin perdelerini kaldırmış ve mahlukâtın umumuna karşı sevgi ve alâka duyacağı bir koridora girmiş bulunur.
28 Eylül 2016 Çarşamba
Belh’i Unutmak Gerek!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder