“Allah Teâlâ, ne desinler diye hayır yapan süm’acıdan, ne gösteriş için iş tutan mürâîden, ne de minnet altında bırakan mennândan bir şey kabul eder!” buyurduğu ve “desinler, görsünler, bilsinler” düşüncesiyle amel edenin sevap alamayacağını vurguladığı sık sık nazara verilmelidir. Ayrıca, burada peşine düşülen dünyevî menfaatlerin ahiretteki mükafatı tamamen yok etmese bile menfaatin büyüklüğü nispetinde sevabın da azalacağı hep hatırda tutulmalıdır. Evet, bir şeyi öbür tarafa ne kadar hasreder ve burada orasından burasından kırpmadan öteye gönderirseniz, onun orada bütünüyle, hatta katlanmış olarak size iade edildiğini görürsünüz.
Fakat, burada azıcık kesip eksiltirseniz orada da o ölçüde eksilmiş olarak bulursunuz. Hatırlarsanız, bir kurban eti münasebetiyle, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz Hazreti Aişe validemize “Kesilen kurbanı ne yaptın?” diye sorar. O, “Dörtte üçünü muhtaçlara dağıttım, geri kalanını kendimize ayırdım.” deyince, Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) “Hayır ya Aişe, sen dörtte üçünü bize bıraktın; çünkü, muhtaçlara verdiklerin Allah içindi, sevap hanemize yazıldı ve bekâya mazhar oldu.” buyurur. Bu itibarla, yapılan hayr ü hasenâtla -kısmen de olsa-burada takdir gören ve parmakla gösterilen bir insan olmayı hedefleme, ahiret meyvelerinden
bir kısmını daha dünyadayken yiyip tüketme manasına gelmektedir.
10 Eylül 2016 Cumartesi
Kurban eti münasebetiyle
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder