18 Eylül 2016 Pazar

Bir zamanlar biz de millet

Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) “Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle onun çirkin olduğunu söylesin ve kötülüğün önüne geçsin. Buna da gücü yetmezse, hiç olmazsa, o işin kötülüğünü vicdanında duyup müteessir olsun; çünkü bu sonuncusu, imanın en zayıf derecesidir.” buyurmuştur.
Ne var ki, haksızlıklara karşı elle müdahale etme ve kuvveti, hakkı tutup kaldırmada kul anma meselesi ancak bir devletin yapabileceği bir iştir; üçüncü sınıf bir toplum olmaya rıza göstermeme, başkalarının güdümünde yaşamayı kabul etmeme ve güçlü bir mil et olma kararlılığına vâbestedir. O iş, Merhum Mehmet Akif’in,

“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl mil etmişiz:

Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!

Kapkaranlıkken bütün âfâkı insaniyetin,

Nur olup fışkırmışız ta sînesinden zulmetin.”

sözleriyle ifade ettiği gibi, kendini bütün insanlığın ufkunu aydınlatmaya ve ihkâk-ı hakta bulunmaya adamış bir millet olmaya bağlıdır. Nasıl ki Osmanlı hükümdarı, “Bugün Hindistan’a emredersem yarın onu karşınızda bulursunuz!” dediği an “üzerine güneşin batmadığı imparatorluk” adıyla anılan koca bir devlet hemen hizaya gelmiştir; işte ancak öyle bir millet, zulümler karşısında “Yeter artık!” diyerek sesini yükseltebilir ve gaddarları hizaya getirebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder