Hazreti Ebu Bekir, hicret müjdesini almak için aylarca beklemiştir. Hatta, yolculuk sırasında kul anmak üzere özel develer satın almış, onlara ihtimamla bakmış, Peygamberimiz “Al ah Teala, hicret izni verdi; ben de seni beraber götürmek için geldim” deyince sevincinden hıçkıra hıçkıra ağlamıştır. Hazreti Aişe der ki, “O güne kadar, sevincinden ağlayan insan görmemiştim. Fakat, o gün babam sevincinden hüngür hüngür ağladı ve ‘Ey Al ah’ın Rasûlü, şu iki deveyi bunun için hazırlamıştım.’ dedi.”
İşte Hazreti Ebu Bekir’in niyeti gibi bir niyet taşıyan insan nerede olursa olsun muhacir sayılır. O sürekli hicret adına bir fırsat doğmasını bekler; bu bekleyişini de
donanımlı bir mü’min olmak ve bulunduğu yerde de insanlık için vazife yapmak adına hayırlı işlerle değerlendirir. Takdir-i ilahi onun önüne Erzurum’u, Edirne’yi, İzmir’i veya Türkistan’ı, Afrika’yı, Güney Amerika’yı da çıkarsa hakkındaki takdire razı olur ve memnuniyetle gider. Böylece hem hicret sevabı hem de takdire rıza sevabı kazanır. Evet, anlatmaya çalıştığım hususların hepsi bugünün nesil eri için mümkündür. Yapılması gerekli olan iş, bilimkan olan bu şeyleri bilfi l haline getirmek, -günümüzün ifadesiyle- pratiğe dökmektir.
23 Ekim 2016 Pazar
Hicret
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder