22 Ekim 2016 Cumartesi

Tembellik

Bir gün, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, Ebû Umametü’l-Bâhili hazretlerini, Mescid-i Nebevî’de mahzun, mükedder, kalbi kırık ve boynu bükük oturuyorken görmüş ve hemen o halinin sebebini sormuştu. Ebû Umame, “Ey Al ah’ın Rasûlü, evde yiyecek bir şey yok ve fakr u zaruret had safhaya ulaştı. Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve bazı borçlarım sebebiyle böyle gamlıyım.” cevabını vermişti. Bunun üzerine, Peygamber Efendimiz, ona sabah akşam şunları söylemesini tavsiye buyurmuştu: “Al ah’ım tasadan, kederden, eli kolu bağlı miskin miskin
oturmaktan, tembel ikten, korkaklıktan, malımı ulvî bir gaye için verememe cimriliğinden, borç altında ezilmekten ve düşmana mağlup olmaktan Sana sığınırım.”
Ebu Umame hazretleri bu sözlerin manasını anlamış; hem Cenab-ı Hakk’a teveccüh edip niyazda bulunmuş
hem de fi lî duayı da yerine getirme düşüncesiyle çalışmış, gayret göstermiş; tasa ve kederden kurtulduğu gibi borçlarını da ödemişti. “Acizlikten ve tembellikten Sana sığınırım” dedikten sonra, o, hâlâ bir kenarda oturup el-
âlemin avucuna bakamazdı. Artık bu safhada ona düşen vazife, dua ettiği hususları fi liyâta dökmekten ibaretti.
Evet, teşriî emir ve nehiyleri gözetip dinin “yap” veya “yapma” dediği hususlarda emre imtisal etmenin yanısıra, tekvinî emirlere riayet etmek, yani, Al ah’ın kainatta câri sünnetine (kanunlarına) uygun hareket etmek de takvanın önemli bir buududur. Biz, mil et olarak, takvanın çok önemli bir yanı olan “tekvinî emirleri gözetme”  esasına gereken değeri vermeyince zenginliklerimizi bir bir kaybetmiş ve ezilmişiz. Daha sonra, bu hatamızı telafi etmeye çalışırken daha büyük bir hataya düşmüşüz: Batı’nın muvaffakiyetini dünyayı çok iyi okumalarında ve onun üzerine yoğunlaşmalarında görmüş, “Biz de kevnî kanunları değerlendirerek onlara yetişeceğiz.”  demişiz; ama ne yazık ki, mukaddes değerlerimizi bir kenara atmakla işe başlamışız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder