19 Ekim 2016 Çarşamba

Hz. Aişe-i Sıddîka

Hazreti Sıddîk’ın sıddîka kerimesi Aişe validemiz de babası gibi îsar ufkunda cömertlik ortaya koyan bir insandı.
Kendisine, Hayber ve Fedek arazilerinin gelirlerinden verilen bir miktar para vardı. Ayrıca, Hazreti Ömer, Ezvâc-ı tâhirât’ı ilk saftakiler arasında mütalaa etmiş ve onlara ayrılan miktarı yükseltmişti. O sevgili annemiz eline binlerce dinar geçmesine rağmen vefat ederken arkada dünya adına hiçbir şey bırakmamıştı; çünkü, eline geçen her şeyi Allah yolunda infak etmişti. Diğer yönleriyle ne kadar derinse, cömertlikte de o kadar derindi. İlim alanında o denli ileriydi ki, Hazreti Urve onun hakkında “Hem fıkıh hem tıp ve hem de şi r sahasında Hazreti Aişe’den daha bilgilisini görmedim.” demişti. Ebu Musa El-Eşarî hazretleri de, “Ne zaman bir meseleyi ya da hadisi anlamakta zorlanıp Hazreti Aişe’ye sorsak mutlaka onda bir cevap bulur ve müşkilimizi hal ederdik”
itirafında bulunmuştu. O mual a annemiz söz söylemesini öyle güzel becerirdi ki; Ahnef bin Kays “Ben Hazreti Ebu Bekir’in, Hazreti Ömer’in, Hazreti Osman’ın ve Hazreti Ali’nin (Allah hepsinden razı olsun) hutbelerini dinledim. Fakat, Hazreti Aişe’nin dudaklarından dökülen sözler kadar güzel ve anlaşılır olanlarını ondan başkasından duymadım.” şeklinde takdirlerini dile getirmişti. Adını her anışımda “Anam!..” deyip “Öz anama bu kadar tatlı “anam” demedim o da darılmasın” düşüncesiyle yad ettiğim mual a validemiz, ibadet ü tâatinde o kadar engindi ki; Kasım b. Muhammed “Hazreti Aişe, Ramazan ve Kurban bayramları hariç senenin bütün günlerini oruçlu geçirirdi” haberini vermişti. Bir gün yanaklarından süzülen yaşları görünce “Aişe, neyin var, niçin ağlıyorsun?” diye soran Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’e “Cehennem ateşini hatırladım; ötede ailenizi tanır, beni de hatırlar mısınız ya Rasûlal ah?” şeklinde cevap veren gözü yaşlı anamızın kalbi de o kadar ince idi ki; Urve hazretleri “Sabahları evden çıkınca Hazreti Aişe’nin evine uğrar ve ona selam verirdim. Yine bir gün erkenden ona uğradım. Baktım ki, namaz kılıyor, Cenâb-ı Hakk’ı tesbîh u tazimde bulunuyor; sürekli “Biz dünyada, ailemiz içinde iken sonumuzdan endişe ederdik. Ama şükürler olsun ki Al ah bize lütfetti ve bizi, o kavuran ateşten korudu.” (Tur, 52/26-27) mealindeki ayetleri okuyor; bu ayetleri durmadan tekrar ediyor, Rabbine dua dua yalvarıyor ve ağlıyor. Onu o halde görünce, ben de kalkıp namaza durdum. Fakat, o okumasını bir türlü
bitirmeyince ben biraz sıkıldım ve daha fazla dayanamayıp bir ihtiyacımı görmek için çarşıya gittim. Geri döndüğümde ne göreyim; Hazreti Aişe yine namazda ve kıyamdaydı; aynı ayetleri tekrar ediyor, ağlıyor
ağlıyordu. İşte, bütün yönleriyle bir derinlik ve enginlik abidesi olan Aişe-i Sıddîka annemiz cömertlikte de benzersizdi. Rivayet edildiğine göre; bir gün yetmiş bin dinarı halka paylaştırmış, sonra da oturup elbiselerini yamamış ve o yamalı elbiseleri giymişti. Bir başka gün, payına düşen bir malı yüz bin dinara satmış, eline geçen parayı muhtaçlara dağıtmış ve o günün akşamında da, kendisine ayırdığı arpa ekmeğiyle ancak iftar edebilmişti.
Allah’la münasebetlerinde o kadar derin olan anamız, insanları düşünme ve cömertlikte de o denli engindi. Dini anlama arzu ve iştiyakı zaviyesinden eşsiz olduğu gibi, Allah’a, Rasûlü Ekrem’e, salih kimselere ve Cennete yakın olma, Cehennem’den de fersah fersah uzak bulunma vesilelerini kavramadaki basireti açısından da benzersizdi. Bunları yaptığı dönemde o henüz yirmili yıl arını yaşıyordu. O genç yaşına rağmen bilinmesi gereken mevzuları çok iyi kavramıştı. Kendisine bir husus sorulduğunda dinin objektifliği içerisinde cevaplar veriyor; hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemiyordu. Fakat, şahsî hayatı adına sadakat ve vefasına yakışır bir duruş ortaya koyuyor; hep sika ufkunda ve îsar burcunda seyahat ediyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder