19 Kasım 2016 Cumartesi

Bermekîlerden Câfer

Saniyelerinizin seneler hükmüne geçmesini istiyorsanız, Al ah’dan istediğiniz şeyleri kendi dar ölçülerinizle daraltmayın. Böyle bir semere dururken siz deseniz ki, “Bana Cennet’te bin tane köşk ver”, yine kaybetmiş
olursunuz. Al ah’a kul uk yapsanız, her gün Kur’an-ı Kerim’i iki rekatta bir kere hatmetseniz ve bunun karşılığında deseniz ki, “Al ah’ım, şöyle bir idarecilik, böyle bir dünya nimeti istiyorum.” Hatta, daha da masumane bir istekle “Rabbim, Cennet bahçeleri ver.” deseniz, himmetinizi yine daraltmış sayılırsınız, Al ah’ın lütfuna tahdit koymuş, isteğinizi kendi dar fotoğrafınızla Al ah’a sunmuş
olursunuz. “Al ah’ım, ben Senin rızâna tâlibim, Sana tâlibim.” deyip O’nu dilemek varken niye öyle yapasınız ki?
Hani anlatılır ya: Abbâsîler döneminde Harun Reşid’in vezirleri arasında, Bermekîlerden Câfer de vardır. Harun Reşid, halkına hediyeler dağıttığı bir gün Câfer’e de teklif eder, der ki: “Ey vefalı, sadık vezirim, sana da şunları vereyim.” Vezir, “İstemem Efendim” diye cevap verir. Hükümdar “Herkese şu kadar verdim ama sana servetimin çeyreğini vereyim” der, fakat yine aynı sözle karşılaşır, “İstemem Sultanım.” Birkaç değişik teklifin kabul edilmediğini görünce Harun Reşid sorar, “Peki sen ne istersin?” “Ben sadece seni isterim Sultanım, senin rızanı dilerim. Çünkü sen benim olunca servetin zaten benim olur. Senin hoşnutluğun olmazsa servetinden ne olur?”
İşte rıza-ı İlâhî’yi talepte bu espri vardır ve insan O’na tâlib olmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder