Bir hadîslerinde Efendimiz şöyle buyurmuyor mu? “Siz nasıl olursanız, öyle de idare edilirsiniz.” Siz nasıl bir kaynak iseniz, başınızdakiler de o kaynağın mahsulüdür. Bu hadîs, idare edilenlere diyor ki, siz çok önemlisiniz. Çünkü, başınıza geçeceklere, şekil verecek olan sizlersiniz.
Siz, şerre, şirretliğe yol verir, bağrınızda kötülüklerin barınmasına açık yaşarsanız, sizi de kötüler ve şirretler idare eder. Şirretlik, sizin içinizde neşv ü nemâ buluyor mu? Atmosferinizde fenalıklar yeşeriyor mu? O zaman Al ah (cc), sizin başınıza, aynı mayadan insanlar getirir, sizi size benzeyen o insanlar idare ederler.
Bilirsiniz; ilk meclis mil etvekil erinden Tahir Efendi adında bir zat vardır. Bu zat, ulemadan, fuzelâdandır. Diğer mil etvekil eri meydanlarda nutuk atarken, Tahir Efendi, bir köşede hep susmayı tercih eder. Birgün taraftarları ısrarla, “Efendi, sen de bir şeyler söylesen; herkesin vekili konuşuyor, herkes kendi vekiliyle iftihar ediyor; sen de bir konuşsan da bizim de göğsümüz kabarsa!..” derler. Tahir Efendi, az fakat öz konuşan bir insandır. Onlara şöyle cevap verir:
“Muhterem cemaat, şunu biliniz ki, siz; “müntehib” (seçen)siniz. Ben ise; “müntehab”ım (seçilen). Gideceğimiz yer ise; “müntehabün ileyh” (kendisi için seçim yapılmış yer, Mil et Meclisi)dir. Sizin yaptığınız işe de “intihab”
(seçmek) denir. İntihab ise “nuhbe” kelimesinden gelir. Nuhbe, kaymak demektir. Unutmayın ki, bir şeyin altında ne varsa kaymağı da o cinsten olur; tabanında ne varsa tavanına da o vurur. Yoğurdun üstünde, yoğurt kaymağı, sütün üstünde süt kaymağı, şapın üstünde de şap kaymağı bulunur…”
Şimdi eğer biz yoğurt gibiysek niye kaymağımıza sövelim ki! O benim bir parçam değil mi?. Devleti kınamak kendimizi kınamak; ona karşı olmak kendi kimliğimize karşı olmak demektir. Peki, devleti hiç sorgulamayacak mıyız? Tabi ki sorgularız; fakat biz önce kendimizi sorgulamak suretiyle devletimizi ulamalıyız. “Ne kusurumuz var ki böyle oldu?” demeliyiz. “Fert fert neleri ihmal ettik ki bu hale geldik? diyerek sorgulamalıyız.
Birisi gelip Haccac-ı Zâlim’e, Hz. Ömer’in adaletinden bahsedince, Haccac’ın verdiği cevap, meselemize vüzuh kazandırması bakımından mühimdir. Haccac, cevabında şöyle demektedir: “Siz Ömer zamanındaki insanlar
olsaydınız, hiç şüphesiz ben de Ömer olurdum…”
Ebu Nuaym’ın Hilyetu’l-Evliya’sında ve Taberânî’nin Mu’cemu’l-Evsat’ında zikredilen Ebu’d-Derdâ hazretlerinin rivayet ettiği bir kudsî hadis-i şerifte Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Aziz ve Celil Al ah ferman buyurdu: Ben Al ah’ım, Ben’den başka ilah yoktur. Kainatın yegâne sahibi ve hükümdarların efendisi Benim. Hükümdarların, idarecilerin kalbleri Benim elimdedir. Eğer kul arım Bana itaat ederler, dinin gereğini yerine getirirlerse idarecilerinin kalblerini onlara karşı merhamet ve şefkat duygularıyla doldururum. Fakat, eğer kul ar bana isyan eder, dinden yüz çevirirlerse hükümdarlarının kalblerini onlar hakkında öfke, hiddet, hınç ve kine sevkederim de
onlara azabın en acılarını tattırırlar. Öyleyse, idarecilerinize beddualar ederek kendinizi oyalamayın; zikir, dua ve yakarışlarla mamur ettiğiniz gönül erinizle Bana yönelin ki Ben de zalim idarecilerinizin haklarından geleyim.”
8 Kasım 2016 Salı
Devlet
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder