Erzurumlu Sümmânî’nin bir sözünü çok tekrar etmişimdir; Azerî ağzıyla
şöyle der:
Ezelden hudbînim elifi bâya
Hak kulun emeğin
vermesin zâya
Bir can borçluydum
Bâr-Hüdâ’ya
Vermek için can
kurbana geliftim.
İşte insan, “Cenâb-ı Hakk’a bir can borcum var” demeli, ondan gelen her
şeyi memnuniyetle karşılamalı ve o borcu ödeyeceği âna
kadar sadık bir kul ve köle olarak yaşamalıdır. Adanmış ruh, daima emre âmâde ve elleri göğsünde durarak ondan çıkacak fermanı
beklemeli; nereye yürü dendiyse, arkaya bakmadan oraya
gitmelidir.
Üstad Hazretleri bu
konuda da çok basiretlidir. Her şeyde vech-i rahmet
görüyor. Kastamonu’ya sürüyorlar vech-i rahmet, Barla’ya sürüyorlar vech-i
rahmet... Emirdağ, Denizli, Isparta... Hepsini neticesi itibarıyla hayırlı
görüyor ve gerçekten de öyle oluyor. Nereye düşüyorsa kor gibi düşüyor. O koru
sağa sola fırlatmak suretiyle hakkından geleceklerini zannediyorlar. Oysa, zaten asıl vazifesi o... Misyonu, düştüğü yerde şûlefeşân olmak; bir kandil yakıp etrafını aydınlatmak;
orada nurlar, lem’alar, şuâlar meydana getirmek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder