19 Kasım 2016 Cumartesi

Salât u selam

Salât u selam meselesine bir vefa borcu nazarıyla bakmak lazım. Biz Efendimiz’e karşı borçluyuz. Al ah, bazılarımız için ağır gelebilecek şekilde her an o borcu ödüyor olma şuuru içinde bulunmakla bizi mükel ef kılmamış. Hayatımızın her saniyesinde Onu hatırlıyor olma, Ona hiç durmadan salât u selam getirme teklifinde bulunmamış. Fakat, biz zaten Onun getirdiği dinin hükümlerine riayet ettiğimizde bir yönüyle Ona karşı medyuniyetimizi de sürekli ve fasılasız dile getirmiş oluyoruz.
Günde beş defa minarelerimizden olduğu gibi gönül erimizden de yükselen ezanımızı düşünün.. her namaza yürüyüşümüzde,

“Gök nûra gark olur nice yüz bin minareden,

Şehbâl açınca rûh-u revân-ı Muhammedî;

Ervah cümleten görür “Al ahu Ekber”i,

Aks eyleyince arşa lisân-ı Muhammedî.”

(Yahya Kemâl)

sözlerinin hakikatini seslendiriyor ve önce ezanla vefamızı ilan ediyoruz. Zât-ı Uluhiyet’in yanında Efendimizin nâm-ı celîlini de anıyoruz. “Lâ ilahe il al ah”ın, “Muhammedün rasûlul ah ”tan ayrılamayacağını, şehadetin ancak ikisini beraber söylemekle gerçekleşmiş olacağını gösteriyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder