8 Kasım 2016 Salı

ihmal

Biz bir dönemde medreseyi ihmal etmişiz; onu hiç yenilememiş, zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek 1/5
keyfiyeti yakalaması için gereken gayreti göstermemişiz. Mektebe gelince, onu da daha üzerinden yüz sene geçmeden bir acûze-i şemtâ (beli bükülmüş, dişleri dökülmüş, saçları bembeyaz olmuş bir kocakarı) hâline getirmişiz. Ruhumuzu kıvamına erdirmek ve gönül hayatımızı mamur etmek için kurulmuş müesseseleri, tekyeyi, zaviyeyi partal aştırmış ve kısırlaştırmışız. Mânevî ve rûhî
hayata sırtımızı dönmüşüz… ve neticede biz bugün atalarımızın günahlarının ve kendi ihmal erimizin cezasını çekiyoruz. Şimdilerde de hâlâ günahlar işliyor ve ihmal erimize devam ediyorsak, onların cezasını da gelecekte yine biz çekeceğiz ve dahası bizim çocuklarımız çekecek.
Hani anlatılır ya: Haydutlar, içinde Al ah dostlarından birinin de bulunduğu bir kervanı soymuşlar. Kervanda mal-mülk, kıymetli eşya adına ne varsa hepsini almışlar. Al ah dostu tevekkül e karşılamış bu imtihanı. Devam etmiş
yoluna sabır içinde. Çok geçmeden, bir kuyudan su çekelim derken bakmışlar ki; haydutların reisi kuyunun dibine düşmüş ve yalvarıyor kendisini kurtarmaları için.. Al ah dostunu görünce de şöyle sesleniyor: “Be adam sen nasıl velîsin; biraz sabırlı olup az insaf etseydin ya!. Hemen öyle hakkımda beddua etmenin ne alemi vardı.
İşte çırpınıyorum şuracıkta…” Al ah dostu cevap veriyor: “Hayır” diyor, “Bu bela benim bedduamdan dolayı değil.
O senin daha önce karıştırdığın haltların cezası; bizimkinin sırası daha gelmedi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder